Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
12/12/2017

Mu Tunç, ilk Punk filmi Arada'yı anlattı

İstanbul’u terk etmek isteyen punk bir gencin bir gecesi anlatan Arada, Punk temasının bu çapta işlendiği ilk film olarak dikkat çekiyor. 


Arada filmiyle yeni nesil Türk sinemasında ses getirecek bir yapıma imza atmayı hedefleyen Mu Tunç, ilk uzun metrajlı filminde punk bir gencin İstanbul sokaklarında başından geçenleri beyazperdeye taşıyor. Gerçek bir öyküye dayanan ve 2018’in ilk aylarında vizyona girmesi beklenen film, birçok festivalde de gösterilecek. Mu Tunç, ilk filmini Postkolik'e anlattı. (Gizem Ertürk)

İlk filmini çekmek nasıl bir deneyimdi?
Türkiye’de film çekmek kolay; sıkıntı, yapmak istediğin filmi yapabilmekte… Şu anda Türkiye sineması altın çağını yaşıyor. Diğer ülkelerle kıyasladığında, üretim sayıları inanılmaz fazla. Asıl problem, yapmak istediğini yapabilen yönetmen sayısının gerçekten bir elin parmaklarını geçmemesi… Bu sürecin sıkıntılarını klasik ağızla konuşarak; sistem yok ve anlamıyorlar gibi özensiz ve sıradan cümleler ile özetlemeyeceğim; çünkü bu süreç zaten zor. Dünyanın her yerinde orijinal bir şey çıkaran insanlar zorluk çekiyor, ama olay da bu zaten. Bu süreci zorluk gibi değil, tamamen bir deneyim olarak görmeliyiz ve problemleri çözdüğünüz için yönetmen olduğumuzu hatırlamalıyız.

Underground bir filmde Türkiye’nin en popüler oyuncularını buluşturarak belki de bir ilki gerçekleştirdin…
Türkiye’de ciddi anlamda iki grup var; bir grup komedi / korku filmi çeken ve tamamen izleyici rakamına oynayanlar. Bir diğeri ise, bir köyde veya kırsal bölgede geçen, aşırı yavaş anlatım üzerine kurulu ve birçok kişinin izlerken filmin içindeki hikayeyi anlamakta zorlandığı ve bir türlü kitlelerle ulaşamayan filmler. Ben her ikisi de değilim ama bunların ortası da değilim. Tamamen şehir ve günümüzü anlatan ve bunu yaparken de estetik değerini kaybetmeden birçok kişiye ulaşan filmler yapan bir yönetmen olmak istiyorum. Arada filminin ilk defa punk temasının ve böyle müzik ağırlıklı bir konunun işlendiği bir Türk filmi olduğunu söylüyorlar. Bu projede bana inanan birçok önemli oyuncu ile çalışabildim. Burak Deniz ve Büşra Develi başta olmak üzere, Selim Bayraktar, Eriş Akman, Ceren Moray, Deniz Celiloğlu, Cem Başeskioğlu, Seda Akman ve Yüksel Ünal gibi birbirinden değerli oyuncularım ile gerçekten demir bir yumruk olduk. 
 

 

Biraz filmin içeriğinden bahsedip hem de neden böyle bir film yapmak istediğini anlatır mısın?
Arada, gerçek olaylardan esinlenen bir biyografi/drama filmi ve en önemlisi de günümüz gençlik sorunlarına el atması. Filmde İstanbul’u terk etmek isteyen punk bir çocuğun bir gecesi anlatılıyor. Bu filmi çekmenin benim için kişisel anlamı çok büyük. Çünkü kendi öz ailemi ve benim yaşadıklarımı harmanlayan bir hikaye yazdım. Ağabeyim Türkiye’nin ilk punk/hardcore gruplarından birinin kurucu üyelerinden. Babam ise 70’li yıllarda ünlü bir Türk sanat musikisi sanatçısı… Böyle bir ailede sürekli kültürel tartışmaların içerisinde büyüdüm ve bu durum gelişimimde çok ilginç etkilere neden oldu.

Arada’nın vizyon ve festival yolculuğu planlandı mı?
Evet, şu anda yaklaşık 20 film festivaline başvuruda bulunduk ve liste her geçen gün artıyor. Dünyanın birçok yerindeki en önemli film festivallerine başvurularımızı gerçekleştirdik bile. Asıl amacımız filmimizi her yere ulaştırabilmek ve gerçekten insanlara böyle bir İstanbul mu vardı dedirtmek. 2018’in ilk aylarında da vizyona olmayı planlıyoruz.
 


Sırada yeni bir proje var mı?
Şu an ikinci filmimin hikayesi üzerinde çalışıyorum ve bir de dizi projem var.

Türk sineması ile ilgili ne düşünüyorsun?
Türk sineması bence inanılmaz değerli. Ve birçok önemli yönetmenler var etmiş ve gelecekte de edecek bir ruha sahip. Sadece bazen kendi gücüne inanmakta zorlanıyor o kadar. Metin Erksan, Ömer Lütfi Akad, Nuri Bilge Ceylan, Canan Gerede, Deniz Gamze Ergüven, Tunç Okan, Serdar Akar, Orhan Oğuz sevdiğim Türk yönetmenler…

Başucu filmlerin hangileri?
Benim başucu filmlerim bayağı farklı olacaktır. Bir yerden başlamak gerekirse; Michael Mann’in Heat filmi, F.W. Murnau’nun Last Laugh filmi, Satoshi Kon’un Perfect Blue filmi, John Carpenter’ın The Thing filmi, David Fincher’in Social Network filmi, Rémy Belvaux ve André Bonzel’in Man Bites Dog filmi, Christopher Nolan’ın The Dark Knight filmini sayabilirim. 

Peki sana ilham veren yönetmenler kimler?
Kesinlikle Michael Mann, David Fincher, F.W. Murnau, John Carpenter, Dario Argento, William Friedkin, Christopher Nolan ve John Hughes.
 
En çok neden besleniyor, ilham alıyorsun?
Deneyim. Ben yönetmen olarak tamamen yaşadığım kişisel deneyimlerden besleniyorum ve o yüzden de çok sık seyahat ediyorum. Ayrıca yaşadığım şehirde de olabildiğince çok insan tanımaya çalışıyorum. Ben kesinlikle insanlardan besleniyorum. Kendi kabuğumun içerisinde kalarak değil insanların olduğu yerlerde bulunarak besleniyorum.
 

Fotoğraflar: Onur Tekin, Burcu Karademir