Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
13/12/2021

Arp Sanatçısı Çağatay Akyol, Yusufeli’nin zirvesinde bir ilke imzasını attı

Arp Sanatçısı Çağatay Akyol, Artvin’in Çoruh Nehri üzerinde konumlanan 275 metre yükseklikteki Türkiye’nin en yüksek barajı Yusufeli Barajı zirvesinde benzersiz bir deneyim yaşadı.

Sanatı her yere taşımak, herkese ulaştırmak amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında, Limak Holding tarafından inşaatı devam eden, Artvin’in Çoruh Nehri üzerinde konumlanan 275 metre yükseklikteki Türkiye’nin en yüksek barajı Yusufeli Barajı zirvesinde benzersiz bir deneyim yaşandı. İnşaatı devam eden ve yakın zamanda sularla kaplanacak tünellerde arp sanatçısı Çağatay Akyol, baraj çalışanlarına alışanlara nefes kesen bir arp dinletisi sundu. Baraj çalışanlarının arpla ilk defa tanıştığı ve Akyol’un sunduğu hafızalara kazınan bu özel performans şimdiden dünya müzik tarihine geçti. Türkiye’nin ilk Arpisti Çağatay Akyol’a bu özel performansı sorduk.


Önce sizi biraz tanıyalım…
Müzik alanındaki ilk eğitimim 10 yaşındayken girdiğim konservatuarda Hocam Kaysu Doğansoy ile başladı. 1980 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’na girdim. Mezun olduktan hemen sonra 1989 yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na girdim.1990 yılında Alman Devlet bursu D.A.A.D’yi kazanarak 2 yıl Almanya’da masterımı yaptım ve tekrar yurda döndüm. Bu dönemde Salzburg Müzik Festivali, BBC Proms, Mahler Festivali, Shelswig Holstein gibi birçok uluslararası festivallerde konserler verdim. Günümüzde hala yurt içi ve dışından davet alarak, çok sayıda konser gerçekleştirmekteyim. Anadolu müziğimizi evrensel boyuta taşımak ve tanıtmak için 2012 yılında kurmuş olduğum Arpanatolia grubum ile de dünyanın birçok ülkesinde konser vermeye devam ediyoruz. Solo Arp sanatçısı olarak ise hala Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda görevimi sürdürmekteyim.

 




Baraj inşaatında konser vermek sizin için nasıl bir deneyimdi?
Bugüne kadar dünyanın çok farklı ülke ve bölgelerinde, farklı kültürlerde konserler verdim, hepsi ayrı özellikte ve güzellikte deneyimler oldu fakat şantiyede benzersiz bir dünya var. Şantiyede çalışanlar 9 – 10 yıl sürebilecek projeler için ailelerinden uzak bambaşka bir dünyada bir aradalar. Örneğin işçiler Yusufeli baraj tünel inşaatında devasal yapıların arasında mesai saatleri boyunca çalışıyor, kalan vakitlerinde yine o yapılar arasında yaşıyorlar. Enteresan bir yaşam var orada, bir film seti gibi 24 saat durmayan bir hayat. Benim de ilk çıkış noktam o tünelin ucuydu. Çünkü baraj su demek. Su ise müziğin artı kristalize rengi demek. Böyle bir ortamda kristalize su etkisi yaratan arp müthiş bir deneyim sunar. Oradaki çalışanların böyle bir konsere gitme fırsatının çok olamayacağından yola çıkarak ve arpın kendi doğal sesinde, kristalize olan ses ile su tünelinin içinden çalınması benzersiz bir bütünsellik sunacağından, benim baraj çalışanlarına bu deneyimi götürmem gerektiğine inandım. Çıkış noktam; sanatı, müziği işçilerin ayağına götürerek, onların bir saatlik konserde de olsa kendi hayalleriyle baş başa bırakıp arpın o huzurlu sesiyle birlikte, şantiye dünyasından bambaşka bir dünyaya taşımak ve belki de onların dinledikleri bu bir saat etkinlik boyunca, yıllarca kendi aralarında mutlulukla hatırlayacakları bir anı yaratmaktı. 


Bulunduğunuz ortamın konsere nasıl bir etkisi oldu?
Tüneli, sesi yansıtan bir örtü olarak düşünebiliriz. Bu sebeple Yusufeli’nde biz ses için sadece bir adet mikrofon kullandık. Tek mikrofon kullanma sebebimiz aslında sesi yükseltmek için değil tamamen kayıt alabilmek içindi çünkü tünelin doğal akustiği zaten vardı. Ben bunu da göz önünde bulundurarak zaten tünelde çalmak istemiştim. Tünelin ucu tamamıyla doğal akustiğe çok yakındı.

 



Bu özel performanstan geriye kalanlar?
Öncelikle Türkiye’nin en özel lokasyonlarından birisi olan Yusufeli barajında sanatımı icra etmek benim için tarifi olmayan bir mutluluk. Beni en çok etkileyen durumlardan bir tanesi 275 metre yüksekliğe enstrümanımı, arpı taşımış olmamız. Bildiğiniz üzere boyutları sebebiyle arp kolay taşınabilen bir enstrüman değil ve lojistiği oldukça da zahmetli. Aslında daha hiç performans gerçekleştirmeden, ekipmanı taşıdıktan hemen sonra yaşadığımız bir olay beni en derinden etkileyen anı oldu. Çekimlere başlayacağımız sırada bizim bulunduğumuz bölgede 9 -10 işçi de çalışıyordu. Bizi görünce merakla yanımıza geldiler ve arpı daha önce görmediklerini, nasıl bir enstrüman olduğunu sordular. Ben de arpın aslında Anadolu topraklarından çıktığından bahsedip kısa tarihiyle birlikte arpı anlatmaya başlayınca, işçilerin enstrümana karşı olan bakışları, tepkileri öylesine sıcak ve sempatik biçimde değişti ki… Hemen nasıl çalındığını, kendilerinin de kullanmaya izinleri olup olmadığını sordular. Ben böyle bir tanışıklığa elçi olmaktan çok memnundum tahmin edeceğiniz üzere. Onlara yardımcı oldum ve o güne kadar hayatında hiç arp görmemiş, dinlememiş 10 işçi, arpı gördü, dokundu çalmayı denedi ve onlar için de unutulmayacak bir anı oldu.