Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
FİLM
12/10/2019

Zombilerin babası George A. Romero'nun sıra dışı hayatı


2007 yılında çıkan ve serinin beşinci filmi olan Diary of the Dead ise, çoğunlukla dijital el kameralarıyla çekilmiş, her geçen gün artan bir obsesyonla ekrana odaklanan popüler kültürün hicivli ve yaratıcı bir eleştirisini sunmuştu. Serinin en iyi filmlerinden olan ve Romero’nun kariyerinin son döneminin en parlak işlerinden biri olarak anılan Land of the Dead ise, 2005 yılında CineVegas film festivalinde dünya prömiyerini yapmıştı. “Occupy” hareketini 6 yıl önceden öngören film, bir sınıf devrimini anlatıyor ve aynı Night of the Living Dead filminde olduğu gibi oyuncu kadrosunda kilit bir rolde siyahi bir aktörü kamera karşısına çıkarıyordu. Kanadalı oyuncu Eugene Clark, Big Daddy kod isimli bir zombi olarak filmin öne çıkan rollerinden birini canlandırıyordu. Filmin kötü adamını ise efsane aktör Dennis Hopper canlandırmaktaydı. Fildişi kulesinde oturan bu diktatör, Geoge W. Bush’un adeta bir yansımasıydı. Bu şahane filme günümüzden baktığımızda, Trumpvari bir Amerika’nın eleştirisini görmek de mümkün. Land of the Dead, yozlaşma konusunda ivmeyi hep üst seviyeye taşıyan Amerikan kültürüne ağır bir saldırıydı ve ancak endüstri dışında çalışan, sektörün pazarlama anlayışından uzak duran ve güvenli sularda yüzmeyi reddeden biri tarafından çekilebilirdi. Romero, kariyeri boyunca çektiği filmler üzerinde kendisinden başka kimsenin kontrolünü istemedi ve bu durum da tahmin edilebileceği gibi istediği bütçelerle çalışmasına imkan vermedi. Ancak bu durum onu asla yolundan da geri çevirmedi.