The Painted Bird, ülkemizde Boyalı Kuş adıyla 28 Şubat’ta vizyona giriyor

Bu yıl Oscar adaylığı alamadığı için hakkı yenen filmleri bir araya getirsek, en az bir Oscar törenini dolduracak kadar ortaya aday çıkar! The Painted Bird (Boyalı Kuş), Cannes ve Venedik film festivalleri başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki organizasyonların gözdesi olan, üstelik bu festivallerden “En İyi Senaryo”, “En İyi Görüntü Yönetmenliği” ve “En İyi Yönetmen” gibi önemli kategorilerden ödüller alan bir yapım. Amerikalılar genelde The Painted Bird gibi üslubu sert filmlere Oscar törenlerinde yer vermekten imtina ederler, o yüzden bu sene bu önemli filme yok muamelesi yapmalarını anlıyoruz; ancak siz bu harikulade filmi ülkemizde vizyon görmüşken bizce ıskalamayın!
 

The Painted Bird, Jerzy Kosiński’nin 1965 yılında yayımlanan, aynı adlı romanının bir uyarlaması olacak. Savaşın ortasında kimsesiz kalmış bir çocuğun gözünden 2. Dünya Savaşı’nı anlatan roman, yayımlandığı yıllarda büyük infial yaratmıştı. Kitabın ve filmin konuları birbirine çok paralel ilerlediği için bahsetmekte sakınca görmüyoruz. Savaşın tekinsizliğinde, Yahudi bir aileden gelen genç kahramanımız, akrabalarının yanına, Doğu Avrupa’ya gönderilir. Joska adlı bu küçük çocuk, teyzesinin beklenmeyen ölümünün ertesinde kimsesiz kalır ve görülmemiş bir hayat mücadelesine atılmak zorunda kalır. Doğu Avrupa’nın savaşın etkisiyle tarumar edilmiş köylerinde gezinirken işkenceye, tecavüze, ensest ilişkilere ve daha pek çok sapkınlığa şahit olmak zorunda kalır. Joska’nın yolculuğu bize ister istemez Bergman’ın ölümsüz eseri The Seventh Seal’ın şövalyesi Antonius Block’un serüvenini anımsattı. The Painted Bird’ün zamanla bir klasik olup olmayacağını göreceğiz; ancak sinema dili bu kadar güçlü ve tavizsiz olan bir filmi vizyonda görme şansını kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz.
 

The Painted Bird, dünya sinema tarihinde Interslavik dili kullanan ilk film olma özelliğini taşıyor. Sırf bu sebeple bile sinema tarihinin etimolojik açıdan mihenk taşlarından biri olduğunun altını çizmeliyiz. Rusya, Ukrayna, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Bosna, Bulgaristan ve Makedonya’da yaşayan Slav kökenli vatandaşların ortak bir dil kullanma arzusuyla ortaya çıkan ve kökenleri 17. yüzyıla dayanan bu özel dilin sinema sanatına bu kadar geç uyarlanmış olmasına şaşırmış olsak da film süresince bu farklı lisanın filmin atmosferine kompliman yaptığını söylemeden geçemeyeceğiz. Joska ile adım adım gezeceğiniz köylerde konuşulan bu dil, sizi filmin mistik dokusunun içine ivedilikle çekiverecek. Václav Marhoul, hem yazıp hem de yönettiği bu benzersiz serüveni, 16 aya yayılan, toplam 100 set gününde çekmeyi başarmış. Filmde de gözünüzden kaçmayacak olan çetin hava koşullarına zor da olsa direnen ekibin ortaya koyduğu adanmışlık, The Painted Bird’ün her karesinden taşıyor.
 

Film, her ne kadar Doğu Avrupa’da geçiyor olsa da The Painted Bird’ün sürpriz konuk oyuncuları da yok değil. Kendisini yakın dönem Türk sinemasında bile konuk oyuncu olarak sık sık gördüğümüz Udo Kier’i bu iddialı yapımda izlemek büyük keyif olacak. Son olarak geçtiğimiz yıla damga vuran The Chernobyl dizisinde izlediğimiz ve oyunculuğuyla aklımızı alan Stellan Skarsgård da The Painted Bird’ün sürpriz isimlerinden. Amerika’nın yetiştirdiği en önemli aktörlerden biri olan ve kariyerinin henüz başında olan genç sinemacılara verdiği destekle de tanınan Harvey Keitel’in canlandıracağı Papaz karakteri, filmin en önemli sahnelerinin bazılarında hafızanıza kazınacak. İngiltere’nin yetiştirdiği en kalifiye karakter oyuncularından biri olan Julian Sands de bu güçlü kadronun arasında kendisine yer bulan klas isimlerden. 169 dakikalık seyir süresiyle görkemli bir sinema serüveni sunacak olan The Painted Bird, ülkemizde Boyalı Kuş adıyla, 28 Şubat’ta vizyona girecek.