Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
12/03/2017

Gore Verbinski ile özel röportaj

Halka, Rango ve Karayip Korsanları gibi filmlerin Oscar ödüllü yönetmeni Gore Verbinski, ülkemizde 17 Mart'ta gösterime girecek yeni filmi Yaşam Kürü’nü anlatıyor.

Gore Verbinski belki de çağımızın en hakkı yenen yönetmenlerinden. Japon korku klasiği Halka'nın Amerikan versiyonu The Ring'i çeken, ilk üç Pirates of the Caribbean filmine imza atan ve Rango ile animasyon film dalında Oscar kazanan Verbinski, uzun süredir sessizliğini koruyordu.
A Cure for Wellness adını verdiği yeni projesiyle sahalara dönmeye hazırlanan Verbinski'nin bilim kurgu ve gerilimi harmanlayacağı yeni filmi A Cure For Wellness (Yaşam Kürü) 17 Mart'ta vizyona giriyor. Soğuk ve küstah bir psikolojik gerilim filmi olan Yaşam Kürü’nde Dane DeHaan; hastaların sözde bir mucize tedavisi gördüğü Alpine sağlık spa merkezine seyahat eden, iddialı bir New York borsacısı Lockhart'ı canlandırıyor. Lockhart, Spa'nın arkasındaki karanlık sırları araştırırken, gerçeklikten uzaklaşmaya başlayacak.
Gore Verbinski yeni filmi öncesinde filmle ilgili merak edilenleri şöyle anlattı:
 


Size Yaşam Kürü için ilham veren ne oldu? 
Justin Haythe ile (hikâyenin diğer yazarı) oturdum ve Alplerdeki -aslında sizi pek de iyi hissettirmeyen- sağlıklı yaşam merkezini, spa kavramını keşfettik, oradan da konu yavaş yavaş ilerledi. Bunun bir tür filme dönüşeceği belliydi ve kaçınılmaz sona doğru ilerlemeye başladık. Anlatıcının bir tür hastalığı olmalıydı. Kendimize spa ile ilgili sorular sormaya başladık. Kimler buraya gelir? Gerçek sağlık problemleri nelerdir? Bu endüstri ve oligarşi; başkanlarının tedavisi için yanaştığı bir sanatoryuma, her ne pahasına olursa olsun kazanmak için elinden gelen her şeyi yapanların geldiği bir yere dönüşmekteydi. Bunlar, Dr. Volmer'ın ,"iyi değilsiniz ama bir tedavi var" teşhisine karşı savunmasız olabilecek insanlar ve bu onları orada uzunca bir sure tutmaya yetiyor. Burada inkâr ettiğimiz büyük bir toplumsal hastalığı öngörüyoruz. Bu modern insanın yeni hastalığı.

Böyle bir psikolojik gerilim filmine nasıl yaklaşıyorsunuz ve amaç eğlencenin ötesine mi uzanıyor?
Ben sık sık bu filmi “çağdaş gotik” olarak adlandırıyorum; çünkü filmin yaşadığımız zamanda geçmesini istedim ve aynı anda klasik kavramdan uzaklaşmamaya çalıştım. Kesinlikle psikolojik bir film. Filmin yapım sürecinde bir grup izleyiciyi karanlık bir odaya kapatıp onlara bazı fotoğrafları göstererek ve sesleri dinleterek bir nevi “psikolojik bir deney” uyguluyorum. Birkaç gün sonra kafanızın içinde sizinle uğraştığını düşünmek istiyorum.
 


Bizi gizemli filmlere çeken şeyin korkutucu ve düşündüren unsurlar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Lockhart'ın geçmesi gereken sıkıntıları yaşaması çok korkunç bir şey.
Sinematik bir hikâyeyi anlatmanın iki yolu olduğuna ve ikisinin de farklı bir değeri olduğuna inanıyorum. “Arkasında elim var” yöntemi; izleyicinin rahat bir mesafeden, gizemleri anlatıcı ile birlikte çözebilmesidir. Seyirci bu sırada en samimi duyguları gözlemleyebilir. Yönettiğim ilk Karayip Korsanları filmi buna benzerdi. Ve bir de hikâyeye başka bir sondan yaklaşan “ekmek kırıntısı” yöntemi bulunmakta. Halka veya Yaşam Kürü’nde olduğu gibi. Burada, neler olduğunu tam olarak bilmiyorsun ve biraz konsantre olduktan sonra olayları bilinçsizce kafanın içine alıyorsun. Seyirciye sık aralıklarla ekmek kırıntıları sunabildiğimde zihinlerde daha kalıcı ve etkili olabildiğimi gözlemledim.

Size hangi psikolojik gerilim filmleri esin kaynağı oldu?
En favori filmlerinden biri Roman Polanski’nin yönettiği Kiracı (1976) filmidir. Ayrıca Karanlığın Ötesi (1973 - Nicolas Roeg), Genç Hizmetçiler (1963 - Joseph Losey) ve tabi ki Cinnet (1980 - Stanley Kubrick) filmleri. Bence bu filmlerin tümünde, film yapımcısının dokunuşu karakterlere özgünlük getiriyor.