Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
POP-KÜLTÜR
06/02/2018

Tolga Gümüşay, Genç Kareli Öyküler kitabını anlattı

Geçtiğimiz sene Kareli Öyküler kitabıyla okurlarıyla buluşan Tolga Gümüşay, bu kez de Genç Kareli Öyküler kitabıyla karşımızda. Gümüşay, Altın Kitaplar etiketiyle yayınlanan yeni kitabını anlattı. 


Geçen sene okurla buluşan Kareli Öyküler kitabınızın ardından Genç
Kareli Öyküler kitabı da raflardaki yerini aldı. Bu kitapta genç okuru neler bekliyor?
Ben yazarlığa gençler için yazarak başladım. Edebiyatı insani olasılıkların keşfi olarak görürüm. Gençler meraklarıyla, kırılganlıklarıyla, cesaretleriyle insanın keşfe ve dönüşüme en hazır halini temsil ediyorlar. Bu nedenle şimdiye kadar öykü ve romanlarımda genç karakterlere ağırlık verdim. Onlarla birlikte keşfetmeyi ve olgunlaşmayı hem ilham verici hem de ikna edici buldum. Kareli Öyküler zaten yenilikçi, genç ruhlu bir proje. Gündelik hayat fotoğraflarından filizlenen öyküler diye tanımlayabiliriz kısaca. Görsellik, samimiyet, sürpriz ve anlam arayan genç okura bunların tamamını yanı başında, her gün kıyısından geçtiği insanların, manzaraların arasında bulabileceğini hatırlatan bir öykü seçkisi.

Yazdıklarınız daha çok durum öyküsü olarak tanımlanan öyküler. Durum öyküsü yazarken fotoğraf dışında sizi besleyen bir şey var mı?
Elbette var. Mesela "Sakız ile Cingöz"ün fotoğrafını çektiğim Kadırga'da, eski mahalle hayatını sürdüren sıcacık insanlar... "İbrahim'in Balıkları"nı yazmadan önce Halep'li İbrahim'le belediye otobüsünde başlayıp Karaköy Balık Pazarı'nda devam eden sohbetimiz... Erzurum Anadolu Lisesi'nin yemekhanesinde "Karavana"nın başındaki çocuğu resimlerken gözümün önünden geçen ilk yatılı günlerim... Ortaköy'de çektiğim bir balıkçı fotoğrafına yazdığım "Reis" adlı öykü için okuduğum Ermeni Kumkapı Balıkçıları hakkındaki kitaplar, incelediğim eski fotoğraflar... Gönen Parkı'nda resmini çektiğim "Uçan Helva" öyküsünü yazmadan önce babamdan dinlediğim panayır hikâyeleri... Stockholm'de oğlumla çekilmiş fotoğrafımızı kullandığım "Batman" adlı öyküyü yazarken kulaklarımdan gitmeyen karla karışık noel şarkıları...

Bir fotoğraf, binlerce kelimeyle anlatabileceğimiz birçok şeyi tek bir kareyle anlatabilir. Peki, fotoğraftan bir öykü nasıl filizlendi?
Çektiğim bazı fotoğraflar şiirsellikleriyle, çatışmalarıyla, rastlantısallıklarıyla, çağrıştırdıklarıyla yoğun duygular hissettirdi, uzun uzun düşünmeye sevk etti beni. Sonra onları anlatan değil ama, onların içinden geçen öyküler yazma fikri üzerinde çalışmaya başladım. Fotoğrafın temsil ettiği gerçeklikle edebiyatın sahip olduğu hayal etme gücünü birleştirerek büyülü gerçeklikler yaratmaya giriştim. Yazdıklarımın bazısı gerçekliğe, bazısı hayale daha yakın oldu. Ama hiç birinde fotoğraf ya da öykü bir diğerinin altında ezilmedi. Birbirlerini büyüten ama tek başlarına da anlam ifade eden birer birey olarak var olmalarına özen gösterdim.

 

Sosyal medya sayesinde herkes içinde yaşanılan zamanın izlerini biriktiriyor; hatta zaman zaman çok iyi kareler de dikkat çekiyor ama bir sanat olarak fotoğrafa ve edebiyata uzaklaştık mı acaba?
Ben fotoğraf sanatına uzaklaştığımızı sanmıyorum. Tam tersine hiç olmadığımız kadar yakınız. İnsanlar bakmakla görmek arasındaki farkı öğreniyor. Her gün içinden geçtikleri hayata başkalarının objektifinden bakarak, farklı bakış açılarının yaşamı nasıl zenginleştirebildiğini keşfediyor. Kendi bakış açılarını sorgulayıp, genişletiyor. Görsel ifadenin gücünü hissedilirken, estetik anlayış gelişiyor. Cep telefonu kameralarının eriştiği kalite müthiş bir demokratikleştirmeye yol açıyor. Ve teknik olarak herkesi potansiyel birer sokak fotoğrafçısı adayı haline getiriyor. Edebiyat ise aynı teknolojiye bağlı odaksızlaşma yüzünden zor durumda. Modern insan mesaj ve uyaran bombardımanı altında yoğunlaşmakta, derinleşmekte zorlanıyor. Daha hızlı, kolay tüketilebilir; görsel ve işitsel gücü yüksek içeriklere kayıyor. Oysa her şeyin hızla değersizleştiği bu devirde, insanların kendilerini, başkalarını ve içinde yaşadıkları dünyayı anlamlandırabilmek için edebiyata her zamankinden daha çok ihtiyaçları var.

Fotoğraf karelerinin kendi içerisinde hikâyeleri var. Anları dondurup taşıyan birer araç gibiler. Ancak bu anlar sizin gördükleriniz ya da sizin anılarınız. Okurlardan da aynı kareler için alternatif hikâyeler aldığınız hiç oldu mu? 

Belirttiğiniz gibi fotoğraflar anları donduran birer belge. Her fotoğraf bir gerçekliği yansıtıyor. Benim bu gerçekliklere tanıklık etmenin ötesinde bir marifetim yok. Yazdıklarım ise olasılıklar hakkında. O fotoğrafta yer alan şeylerin neden orada bir arada bulundukları ile ilgili bir olasılık anlatıyor... Gerçeklik bu olasılıklardan yalnızca biri. Ben bazen onu bazen de bambaşka, hayali bir olasılığı yazarım. Ve buna fotoğrafın bana hissettirdiklerine göre karar veririm. Bugüne dek kendi gözümle çektiğim karelere kendi elimle yazdığım öyküleri yayınladım. Eksik olmasınlar, çok değerli okurlarım var. Yorumları ile bu projeye farklı bakış açıları ve katkılar sağladılar. Kendi öykülerini paylaşmak isteyenler de oluyor. Onlara paylaşırlarsa öykülerini seve seve okuyacağımı ancak şimdilik Kareli Öyküler başlığı altında yayınlayamayacağımı iletiyorum.
      
Hangi kareler sizi daha derinden etkiliyor?        
Zor bir soru bu. Sanırım insanın merkezde bulunduğu fotoğrafları seçerdim. Mesela Boğazkesen'de tarihi bir kahvehanede belgesel çekimleri yaparken rastladığım 'Mezarcı' adlı öykümün kahramanı olan adam. Kameralar beni çekerken, ben de cep telefonumla onu çekmeye çalışıyordum. Üstünden başından yoksulluk, bakımsızlık akıyordu. Ama bacak bacak üstüne atışı, çay kaşığını tutuşu öyle zarifti, içine kapanıklığı öyle esrarengizdi ki, aynı gece, çektiğim fotoğraflara bakarken kendimi ona öykü yazarken buldum.