Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
MÜZİK
09/02/2018

Carolin Widmann ile İş Sanat'ta klasik müzik ziyafeti

27 Şubat akşamı İş Sanat sahnesine konuk olacak olan Alman keman sanatçısı Carolin Widmann, sorularımızı yanıtladı. 


Leipzig Müzik ve Tiyatro Üniversitesi’nde keman profesörü de olan ünlü Alman keman sanatçısı Carolin Widmann, İsviçre’nin önde gelen oda topluluğu Festival Strings Lucerne ile birlikte 27 Şubat akşamı İş Sanat sahnesine konuk oluyor. Klasik müzik tutkunlarının kaçırmaması gereken bu özel gece öncesinde Widmann’a merak ettiklerimizi sorduk.


Müziğe dair ilk anılarınız neler? 
Kesinlikle! Annem ve babam müzikte profesyonel değillerdi ama her ikisi de enstrüman çalıyordu. Babam çello, annem de keman çalıyordu. Ve yine iki yakın arkadaşlarıyla bir yaylı dörtlüsü kurmuşlardı. Akşam oturmalarında bir araya gelir, birlikte müzik akşamları yaparlardı. Benden üç yaş büyük olan ağabeyimle birlikte salondan gelen o güzel sesler eşliğinde uykuya daldığımızı anımsıyorum. Zaten o da klarnet sanatçısı ve besteleri var. Yani evimizde müzik her zaman vardı. Münih’te büyüdüğümüz için çok küçük yaştan itibaren muhteşem orkestraları, efsane şefleri canlı izleme şansımız oldu.

Kariyerinizdeki dönüm noktaları nelerdi?
Şimdiye kadar çok önemli kişilerle ve topluluklarla çalışma fırsatı buldum. Ve sanırım bu karşılaşmalar benim müziğe ve hayata bakışımı çok etkiledi. Örneğin Yehudi Menuhin ile ilk kez çaldığım zamanı hatırlıyorum. Birlikte Beethoven’ın Konçertosu’nu çalışmıştık. Ve o zaman onun için “hayatın müzik, müziğin de hayat” olduğunu anlamıştım. Yine çocukken Münih’te Carlos Kleiber’ın yönettiği bir konser izlemiştim. Ve çocuk yaşıma rağmen bunun, hayatımda unutamayacağım anlardan biri olduğunu anlamıştım. Strauss’un bir operasını seslendirmişlerdi ve ben sadece 10-11 yaşımda olmama rağmen çok etkilenmiştim. Galiba hayatta yapmak istediğim şeyin müzik olduğuna o an karar vermiştim.

Klasikten çağdaş eserlere hatta sizin için yazılmış özel bestelere uzanan çok geniş bir repertuvarınız var. Bu çok yönlülük size neler kattı ve müziğe bakışınızı nasıl etkiledi?
Bana bu çok sık soruluyor. Aynı anda hem klasik hem de modern eserlere nasıl hakim olabildiğimi merak ediyorlar. Ama ben bu ikisi arasında bir fark göremiyorum. Daha doğrusu böyle bir ayrım yapmıyorum, bütünsel bakıyorum. Bu biraz edebiyat seven birine, “nasıl yani, sen hem Goethe hem Orhan Pamuk mu okuyorsun” diye sormak gibi… Müzikte de öyle. Müzik, müziktir. Hangi sanat formu olursa olsun, bir eserin modern olması tamamen tarihsel bir olgu. Örneğin, Mozart da yaşadığı dönemde çağdaştı. Dolayısıyla günümüzde yazılan eserlere de en az klasik eserler kadar önem ve değer vermek gerektiğine inanıyorum. Üstelik bir eseri ilk kez seslendirmek de muazzam bir his… Yine benzer bir hissi Mendelssohn’un daha önce repertuvarımda olmayan bir bestesini ilk kez seslendirirken de yaşayabiliyorum. Üstelik bazı sanat eserlerinin zamansız olduğuna inanıyorum. Shakespeare’in sonelerine baktığımızda bugüne ne kadar uyduğunu fark ederiz. Dolayısıyla önemli olan kendi tonunuzu bulabilmek, eserin duygusunu verebilmek ve esere yeni ve taze bir yorum getirebilmek…


Sizin için yeri ayrı olan bir beste ya da besteci var mı?
Çok var, seçim yapmam çok zor… Ama dönem dönem sadece Beethoven dinlediğim zamanlar oluyor. Ya da o an bir proje içindeysem sadece o eserlere ve bestecilere odaklanıyorum. Ama ne olursa olsun hayatımın her anında olan, ya da dönüp dönüp dinlediğim besteci sanırım Bach. Hayat öyküsüyle de beni çok etkileyen bir isim. Çünkü bir sürü çocuğu olan, sıradan bir adam gibi yaşamış. Latince öğretirken, işe gidip gelirken her hafta beste yapmış. Yani deha olmanın lüksünü yaşayamamasına rağmen mucizevi eserler üretmiş.

Solistlik kariyerinizin yanı sıra sizin bir de eğitmen kimliğiniz var. Leipzig Tiyatro ve Müzik Akademisi’nde gençlerle çalışıyorsunuz. Genç müzisyenlere ne tavsiye edersiniz?
Benim yıllardır bıkmadan, usanmadan söylediğim bir şey var ve bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi kendinizin öğretmeni olun. Kendinizi dinleyin ve eleştirin, geliştirmeniz gereken yönlerinizi fark edin. Bunun dışında öğrencilerime ve gençlere meraklı olmalarını ve gözlerinin, kulaklarının yeniliklere açık olmasını tavsiye ediyorum.

Diğer sanat dallarına da ilgi duyuyor musunuz?
Sanatın tüm dallarına karşı büyük bir iştahım var! Müzelere gitmeyi, modern dans gösterileri izlemeyi çok seviyorum. Sanatı tarih ve felsefe ile bir bütün olarak görmek gerektiğine inanıyorum. Kim olduğumuzu anlamamız, yaşamı anlamlandırmamız için bunun şart olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Caravaggio ya da Goethe eserlerini nasıl bir dönemde üretmiş, bu sanatçılar eserleriyle bugün bize ne söylemek istiyorlar? Yaşadığımız dönemi anlamak, geleceğin neler getireceğini öngörmek ve insanı anlamak adına yüzyıllar önce üretilmiş eserleri yorumlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

İstanbul konseri öncesi duygularınızı bizimle paylaşır mısınız? Festival Strings Lucerne ile nasıl bir işbirliğiniz olacak?
İstanbul’a konser vermek için ilk kez geleceğim. Daha önce turist olarak gelmiş ve güzel İstanbul’dan çok etkilenmiştim. Tekrar geleceğim, üstelik bu kez sahne alacağım için çok mutlu ve heyecanlıyım. Daha önce Lucerne Festivali’nde defalarca yer aldım ama bu özel toplulukla ilk konserim olacak. Mozart’ın Sol Majör ve Mendelssohn’un Re Minör Konçertosu’nu seslendireceğim. Her ikisi de benim favorilerim arasında, dinleyicilerin de çok keyif alacakları bir akşam olmasını umuyorum.