Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
FİLM
26/09/2018

Bu yıl Filmekimi’nde kaçırmamanız gereken 10 muhteşem film

5 Ekim'de başlayacak ve 14 Ekim'e kadar sürecek olan 17. Filmekimi'nde bu yıl bol ödüllü filmler var. Sizin için en dikkat çekenleri tanıttık.


Sonbaharın en beğenilen sinema aktivitesi Filmekimi, her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Filmekimi, Birlikte Güzel işbirliğiyle, 5-14 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 10 gün sürecek bir maratonun yanı sıra 12-16 Ekim’de Ankara’da, 19‑23 Ekim’de ise İzmir’de sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek. 48 filmin gösterileceği 17. Filmekimi’nin biletleri 29 Eylül Cumartesi günü satışa çıkıyor. Sinemaseverler Filmekimi’ni İstanbul Beyoğlu’nda Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Nişantaşı’nda Cinemaximum City’s ve Kadıköy’de Rexx Sineması’nda, Ankara’da Cinemaximum Cepa, İzmir’de Cinemaximum Konak Pier’de takip edebilecek. Filmekimi’nde mutlaka izlemenizi tavsiye ettiğimiz 10 harika film ise şöyle: 


Kore-eda / Shoplifters (Arakçılar)
Hirokazu Kore-eda’nın yeni filmi Arakçılar / Shoplifters, yönetmenin sevilen tarzını yansıtan dokunaklı bir aile dramı. Filmin kahramanları, ufacık bir evde yaşayan ve geçinmek için süpermarketlerden yiyecek çalan bir aile. Sokakta terk edilmiş küçük bir kızı kendilerince evlat edinen aile böylece büyüyor, ancak bu iyilik cezasız kalmıyor. 1997’den bu yana Altın Palmiye kazanan ilk Japon filmi olan Arakçılar, Cannes ana yarışması jüri başkanı Cate Blanchett tarafından, “oyuncuların performansları, yönetmenin vizyonuyla iç içe geçiyor” diyerek övülmüştü. 2013’te Filmekimi’nde gösterilen Like Father Like Son / Benim Babam, Benim Oğlum filmiyle aklına düşen “aile nedir?” sorusunu toplumsal bir açıdan ele alan Kore-eda hem tekniği hem de konusuyla Japon sinemasının efsane yönetmeni Ozu’yu anımsatıyor. Arakçılar, Japonya’nın Oscar adayı oldu.


Jean-Luc Godard /
 Le livre d’image (İmgeler Ve Sözcükler)
Filmekimi’nden açıklanan ilk film, efsane Jean-Luc Godard’ın yeni filmi İmgeler Ve Sözcükler / Le livre d’image / The Image Book oldu. İmgeler Ve Sözcükler, dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da ilk kez verilen Özel Altın Palmiye’yi kazandı. Dünyanın en yaratıcı, hiçbir kalıba sığmayan yenilikçi yönetmenlerinden Godard’ın bu son filmi yine kışkırtıcı, yine zorlayıcı, politik ve zihin açıcı. Farklı formatların, görüntü kaynaklarının, ses parçalarının kolajlandığı İmgeler Ve Sözcükler, Godard’ın sinemada artık hiçbir şeye özgün denilemeyeceğini iddia eden bir zihin egzersizi, görsel bir bombardıman, yine heyecan verici bir başyapıt.


Nadine Labaki / Capharnaüm (Kefernahum)
Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki’nin son derece dokunaklı son filmi Capharnaüm, 12 yaşındaki Zain’in kısacık hayat hikâyesini anlatıyor. Ailesinden sevgi dışında hiçbir şey alamadığını, ihmal edildiğini söyleyen, nüfusa kayıtlı bile olmayan Zain, Beyrut’un en fakir mahallelerinde bazen tek başına, bazen mülteci bir kadının sıcak kucağında hayat mücadelesi veriyor ve sonunda anne-babasını mahkemeye veriyor. Çocukluk, aile, göçmenlik, sevgi gibi evrensel kavramları işleyen filmde Zain rolünü olağanüstü bir performansla üstlenen küçük Zain Al Rafeea, gerçekte Beyrut’ta Suriyeli mülteci bir ailenin çocuğu olarak tıpkı filmdeki gibi zorluklar yaşamış. Nadine Labaki, 2008’de Karamel adlı filminin gösterildiği İstanbul Film Festivali’ne konuk olmuştu. Kefernahum, Lübnan’ın Oscar adayı oldu.



Pawel Pawlikowski / Cold War (Soğuk Savaş) 
Ida ile başta Oscar olmak üzere ödüle doymayan yönetmen Pawel Pawlikowski, yine İkinci Dünya Savaşı’nın küllerine dönüyor. Cannes’da dünya prömiyerini yaparak Pawlikowski’ye En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Soğuk Savaş / Cold War 1950’lerde, Soğuk Savaş sırasında, Polonya’dan Berlin’e, Yugoslavya’dan bohem Paris’in gece kulüplerine uzanan, iki müzisyen arasındaki tutkulu aşkı anlatıyor. Zamanda sıçrayarak ilerleyen hikâyesi, melankolik havası, sade, siyah-beyaz görüntüleriyle birbirinden vazgeçemeyen iki âşığın tutkusunu perdeye aktaran filmin en güçlü yönlerinden biri de müzikleri. Caz ve şansonların yanı sıra folk ezgilerini de barındıran filmdeki şarkılar ve aranjmanlar Mazowsze ile avangart piyanist ve besteci Marcin Masecki’ye ait. Soğuk Savaş, Polonya’nın Oscar adayı oldu.



Lars Von Trier / The House That Jack Built (Jack’in Yaptığı Ev)
Lars Von Trier'in son filmi olan The House That Jack Built, parlak oyuncu kadrosuyla göz kamaştırırken dehşet verici hikâyesi ve görselliğiyle izleyicileri ve eleştirmenleri ikiye böldü. Her filminde izleyiciyi zorlayan Von Trier, Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filminde çıtayı iyice yükseltti. Film, 1970’lerde başlayıp, bir seri katilin 12 yıl boyunca işlediği korkunç cinayetleri katilin gözünden takip ediyor. The House That Jack Built, 2013 tarihli Nymphomaniac’tan bu yana sessiz kalan Lars Von Trier’in ve Matt Dillon’ın muhteşem dönüşlerini haber veriyor. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Bruno Ganz, Uma Thurman, Riley Keough de yer alıyor.


Alonso Ruizpalacios / Museo (Müze)
Berlin Film Festivali’nden En İyi Senaryo ödülüyle dönen ve Alonso Ruizpalacios’un birçok festivalde ödüllendirilen Güeros’tan sonra çektiği ilk film olan Müze, Meksika’nın bu en kötü şöhretli soygununu içeriden bir bakış açısıyla anlatıyor. 25 Aralık 1985’te Meksika’nın en saygın, en bilinir, neredeyse kutsal mekânlarından Meksika Antropoloji Müzesi’nin soyulma hikâyesini anlatan Müze’nin senaryosunun yazım sürecinde soyguna bir şekilde bulaşanlarla da görüşmeler gerçekleştirildi. Başrollerden birini üstlenen Gael García Bernal, aynı zamanda filmin yürütücü yapımcılarından. Filmin çekimleri 3 ay boyunca Mexico City, Acapulco ve Palenque’de yapıldı ve Antropoloji Müzesi’nde çekim yapılmasına ilk kez izin verildi.

Matteo Garrone / Dogman
Gomorrah ile mafya ve şiddet sarmalını ele alan Matteo Garrone’nin Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi, bu kez küçük bir kıyı kasabasında kötülüğün ve şiddetin toplumdaki izlerini arıyor. Git gide sertleşen atmosferi ve gerçekçi yaklaşımıyla Dogman, İtalya’nın en prestijli ödüllerinden Gümüş Kurdele’lerde sekiz dalda ödül kazanarak yılın en çok konuşulan filmlerinden biri oldu. Başroldeki, oyunculuk eğitimi almamış Marcello Fonte’nin etkisiyle sessiz sinema döneminin efsaneleri Buster Keaton ve Charlie Chaplin’e de gönderme yapan film, Cannes’da Palm Dog ödülünü de kazanırken, Fonte de En İyi Erkek Oyuncu ödülünün sahibi oldu. Dogman, İtalya’nın Oscar adayı oldu.



Gus Van Sant / Don’t Worry, He Won’t Get Far On Foot (Merak Etme, Fazla Uzaklaşamaz)
Amerikan bağımsız sinemasının en önemli isimlerinden Gus Van Sant’ın son filmi Merak Etme, Fazla Uzaklaşamaz / Don’t Worry, He Won’t Get Far On Foot, bir azim, yaşam sevinci ve sıra dışı başarı öyküsü anlatıyor. Başrolündeki Joaquin Phoenix’in benzersiz performansıyla bolca övülen ve şimdiden 2019 Oscar’ları için adı anılan film, yönetmen Van Sant’ın dostu da olan karikatürist John Callahan’ın gerçek hayat hikâyesinden esinleniyor. Trafik kazası sonucu belden aşağısı felçli kalan 21 yaşındaki Callahan, gönülsüzce razı olduğu zorlu rehabilitasyon sürecinde çizim yeteneğini keşfediyor; dünyaca ünlü bir karikatürist olma yolunda bir yandan da alkol bağımlılığını yenmeye çalışıyor. Dünya prömiyerini Sundance’te yapan filmin oyuncu kadrosunda müzik dünyasından Carrie Brownstein, Beth Ditto ve Kim Gordon da yer alıyor. Gus Van Sant 2007 yılında İstanbul Film Festivali’nin Sinema Onur Ödülü’nü almıştı.



Asghar Farhadi / Everybody Knows (Herkes Biliyor)
Bir Ayrılık ve Satıcı’yla iki kez Oscar kazanan İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin en yeni filmi Everybody Knows / Herkes Biliyor Cannes Film Festivali’nin açılışında gösterildi. Ustalığını konuşturduğu ahlaki seçimler ve aile dramı alanına bu kez psikolojik gerilim ve gizemi de katan Farhadi’nin bu sekizinci uzun metrajlı filminde, Buenos Aires’te yaşayan bir kadının çocuklarıyla birlikte İspanya’ya gidişi ve eski tanıdıklarının da karıştığı olayların ortasında kalışı anlatılıyor. Görüntü yönetimiyle dikkat çeken filmin müziklerini Mujeres de Agua projesiyle İstanbul Caz Festivali’ne konuk olan Javier Limón besteledi.



Vanessa Paradis / Knife+Heart (Kalpteki Bıçak)
Yann Gonzalez’in yönettiği, Cannes’da Altın Palmiye için yarışan Kalpteki Bıçak'ın başrolünde Vanessa Paradis müthiş bir performans gösteriyor. Vanessa Paradis, âşık olduğu kadını yeniden kazanmaya çalışırken bir yandan da oyuncularını teker teker öldüren seri katilin peşine düşen bir film yönetmenini canlandırıyor. Filmde rol alan Félix Maritaud’yu Kalp Atışı Dakikada 120’den hatırlıyoruz. 1970’ler estetiği, tutkulu aşklar, saplantılı katiller, bayağılığa kaçmayan bir erotizmle slasher’a göz kırpan bir cinayetler silsilesi…